Çürüyorlar efendim, yavaşça çürüyorlar,
Yaş sinir uçlarının körpecik hevesiyle
Dokunulan yerlerden başlayarak aniden,
Kovalanan uykular saklayan koltuklardan,
Kırık rüyalarından telaşlı çocukların,
Kadınların tek omzu ile uzanışından,
Yeşermeyi umduran yerlerden yenilerek,
Çürüyorlar efendim, yavaşça çürüyorlar…
Kan kurar girdabını dönerek kaybolanın.
Damarlara sarılır vaktin yarım yerleri.
Kemiklerinden tutup aralanınca sabah,
Yastıkları sarsılıp, güne çağrılıyorlar.
Yürüyorlar efendim, yavaşça yürüyorlar…
Bunlar, bahar bekleyen çiçek değil efendim;
Galvaniz dişlilerin arasında ezilen,
Parçalanıp, dağılan niyet parçacıkları.
Nasıl utanıyorlar anneli yerlerinden.
Kuşları kafeslere koyup unutuyorlar.
Esneyen rehavetle akşam sofralarında
Şarap değil, namını pay edip bardaklara,
Evleri çatısından ayırıp, bölüşerek,
Ses toplayıp tertemiz yıkanmış sabahlardan,
İnanmak istiyorlar olmazsa olmazların
Göklerin üstünde de gerekli olduğuna.
Efendim, çatıların gölgesinde toplanıp
Kavgalar kuruyorlar yırtık gömlekler için.
Dükkanlar açmak için sıraya giriyorlar.
Saat kurcalıyorlar akşama varmak için.
Dağların kış ruhundan erken çekiniyorlar.
Dükkânın camlarını parlatıyorken sabah,
Bulaşık yıkıyorken belki de akşamüstü,
Ya da beyaz yakalı narin çocuklarını
Uykuya yolladığı vakitlerinde şehirin,
Haklı çıkarmak için yaralı yerlerini,
Bilmem kaçıncı defa, kurmaca sohbetlerle
Detayları düzeltip baştan düşünüyorlar.
Ben de aralarında çürüyorum efendim.
Kızarak, soğuyarak, susarak çürüyorum.
Elimde bir eldiven hissizliği, gün boyu…
Dilimde, ardım sıra sürüklenen acılık.
Kınardım çırpınanı çırpınmış olmasaydım.
Yıkardım, yıkılmanın yakıştığı ne varsa.
Ustamdan görmediğim şeye meyil verirdim.
Ritme uyduramadığım aksak ayaklarıma
Bu heves, unutulmaz yollar çağıracaktı,
Böğrüme ne çıbanlar koyacaktı bu rüya.
Gemisinden tiksinen bir tayfa olacaktım.
Belki de kamburlarla sırtlanacaktı gövdem.
Efendim, ben burada kalmayı seçiyorum
Kaçıyorum, kaçarak yaşanılan yerlerden.
Dönüp, burda, kapında sabırla bekliyorum.
Yeni bir sayfa açmak hışmına bulaşmadan,
Sayfanın ta kendisi olmayı istiyorum.
Henüz karalanmamış, temiz, beyaz bir sayfa…
Ya da Büyük Usta’nın arada bir kızsa da
Kıyıp yollamadığı nankör, haylaz bir kalfa
Bu yazı yorumlara kapalı.