Beyaz çarşaf, dolunay, yerler gökle yapışık.
Göğsümde konaklayan ahtapotun hışmıyla,
Ne cakalar sattığım çarşılar da durulmuş.
Çürüyenle kurulmuş kuru dallar sinyali.
Sana bir sır söylesem, yükünü azaltacak;
Hangi tohum toprağa gömülüp zayi olmuş?
Sesimiz, saklanacak sakin ruhanilerde,
Elimiz, erise de değdiği yer kalacak.
Ne sözler ezber ettim en tuzlu lisanlardan,
Ebcetinde kusur var, cifiri güvenilmez.
Çok yaşlı ellerinin derisinden şüpheyle,
Şehrin kapısı bile siyaseten kapalı.
Tam sonuna gelince, vakit neden geçmiyor?
Tembel atlar üstünde dileniyor günlerim.
Ne beyazlar eklendi, dahası şimdilik yok,
Ne son hatırlatma ne pamuktan ıslak dudak.
Öyle bir çağırdı ki “yok” demeye gücüm yok.
Kabuklarım soyuldu, sesim kısık, yerler dar.
Sürgün verdim sanmıştım, benmişim sürgündeki.
Kısılarak susuyor sudan beriye gelen.
Bu yazı yorumlara kapalı.